Dünyayı dolaştı şimdi cennette
Fügen ÜNAL ŞEN/PERŞEMBE 04 ŞUBAT 1999

 

Saat 8.30: İstanbul birkaç günden beri teslim olduğu puslu, yağmurlu, soğuk havayı üstünden silkelemiş. Pırıl pırıl bir güneşle başlıyor güne. Barış Manço'nun çoktan beri söylenmeyen bir şarkısının, yüreklerde kalmış gizli notaları sese dönüşüyor; "Sabah seher vakti düştüm yola..." Bu mahşeri kalabalık, Moda'nın daracık sokaklarında omuz omuza, yürek yüreğe minik adımlarla kımıldıyor. Ellerde kırmızı karanfiller, çoğu gözler ağlamaktan kıpkırmızı. Ne zaman geldiler buraya, yoksa üç günder hiç gitmediler mi?

Saat 8.45: Barış Manço'yla özdeşleyen tarihi evinin serasından bayrağa sarılı tabut çıkıyor. Dar sokaklara döşenen hoparlörlerden hep o şarkı yükseliyor; "Unutma ki dünya fani/ veren Allah alır canı/ Ben nasıl unuturum seni/ Can bedenden çıkmayınca... Hıçkırıklar, alkışlara karışıyor. Elden ele ağır ağır cenaze arabasına konuluyor tabut. Hoca bekleşenleri fatihaya çağırıyor. Şarkılar susuyor, dudaklarda dualar ses buluyor. Ağaçlar, evler, insanlar Barış Manço için duaya duruyor. Sıra helalleşmede. Komşuları balkonlarda, pencerelerde, sevenleri caddelerde... Bu mahşeri kalabalıktan tek bir ses yükseliyor: Helal Olsun. Sonra yine şarkılar, yine hıçkırıklar... Cenaze arabası sokağı dönünce öylece kalakalıyor insanlar. Acı yalnızlığa dönüşüyor.

 Saat 9.30: Atatürk Kültür Merkezi'nin önündeyiz. Amasyalı Ali amca iki gözü iki çeşme: "Çocukların eğitim hocasıydı. Şarkılarında, yaşamında siyaset yoktu. Benim torunum diş fırçalamayı bile ondan öğrendi. Daha ne diyeyim ki kızım." Bir başkası, "Televolelere çıkmazdı. Abuk sabuk pozlar da vermezdi. Şarkıları da orasıyla burasıyla ilgili değildi. Adam gibi adamdı. Asıl değerler bunlar. Diğerleri çerez kızım. Çerez insanı oyalar ama karnını doyurmaz. Nice sanatçının, politikacının cenazesi oluyor, hangisinde gerçekten bağırları yanan insan var?"

 AKM'de tören. Halit Kıvanç hayatının en zor sunuşunu yapıyor. Konuşmalar konuşmalar...

Ve çocuklar, çocuklar... O adam olacak çocuklar. Hepsi delikanlı yürekliliğinde, hepsi ağırbaşlı, olgun.

AKM'de devlet töreni devam ediyor. Salonlara giremeyen, ellerinde, yakalarında Barış Manço'nun fotoğraflarıyla dışarıda bekleşiyorlar son kez görmek, hatta dokunmak için. İçeride olup bitenleri bilememekten mahsunlar. "Barış halkın sanatçısıydı. Onu bizden ayırdılar. Hiç değilse içerideki konuşmaları bir hoparlörle dışarı verselerdi. Bir konser olunca teknoloji kullanılıyor da neden şimdi bizi mahrum bırakıyorlar..."

 Saat 11.20: Tören bitti, salonda yine şarkılar, yine dualar, yine alkışlar, çiçekler, çiçekler. Levent'teyiz. Minik, narin bir camii. Avlu dolu, camiye bakan pencereler dolu. Camiye giden yollar dolu. Meğer ne çok severmişiz. Kalabalığın içinde sessiz beklerken düşünüyorum; 'son günlerde hiç çalmazdı radyolar şarkılarını, klipleri de yoktu televizyonlarda. Bunca şarkı, bunca ezgi, bunca söz... Ne zaman öğrendiğimizi bilmediğimiz bütün şarkılarıyla meğer ne kadar içiçeymişiz. Meğer ne kadar bizden biriymiş Barış Manço.'

 12.10: "İşte geldi Barış Ağbi" diyor bir genç. Önce gülümseyen iki fotoğrafı giriyor camiye. Kalabalıkta yol açmak ne mümkün. Allahuekber sesleri, alkışlarla ilerliyor. "Ailesi geçecek lütfen yol açın" çağrısı büyük bir saygıyla karşılanıyor. Yaşlı bir teyze, acılı eşi Lale Manço'ya dokunuyor, "Allah güç versin yavrum" diyor.

Binlerce insan tek vücut. Evrensel değerlere önem veren, herkesin düşüncesine saygı ve sevgiyle yaklaşan Barış Manço'nun cenazesi de bir "ders"e dönüşüyor. Kulağı küpeli, uzun saçlı bir delikanlı kalabalıkta ezilmesin diye türbanlı bir kadını korumaya çalışıyor. Bir başka köşede düşüp bayılan delikanlıya ilk destek anne şefkatiyle yüzüne kolonya süren bir kadından geliyor. Yanımda 60 yaşında Rize'li bir teyze: "Kalbi gibi hava da pırıl pırıl"diyor. "Bundan örnek alsınlar. Kalp temiz olacak, mal mülk ne ki. İsterim ki bir elimi süreyim tabutuna, fotoğrafına. Yol bulamıyorum. Ama dualarım onun için"

Yarım saat boyunca, yasin okunuyor. Sıra namaza durmaya geliyor. Kalabalık öyle çok ki saf tutmak mümkün olmuyor. Hoca kalabalığa sesleniyor. "Manevi bir görev için buradayız. Lütfen birbirimize yardım edelim". Saf tutuluyor, kadın, erkek, çoluk çocuk yanyana, dirsek dirseğe, namaza duruyor. Hocanın sesi cami avlusunda; "En yüksek kademeden insanlar burada. Sanatçılar, vatandaşlar. Bu Barış Manço'nun bizlere verdiği bir ders" diyor. Ve yine aynı şarkı, Unutma ki dünya fani... Hoca efendinin heyecandan titreyen sesi, camii avlusunda şiire dönüşen şarkı sözünü seslendiriyor. Alkışlar, tekbir sesleriyle Manço yeniden yola koyuluyor. Tüm yaşamında olduğu gibi.

 Hayır, mezarlığa gitmedim. Bir insanın kalbe gömülüşüne üç gündür öyle yakından tanık olmuştum ki, Barış manço'yu toprağa vermek içime sinmedi.

 Cenaze camiden çıkıp gitti ama kalabalık mıhlanmış gibi yerine çakılı kaldı bir süre. Belediye bandosu eşliğinde uzaklaştı Barış Manço.

 "Dünyayı dolaştı, Patagonya'ya kutuplara gitti. Gitmediği tek yer cennetti. Şimdi orada" diyen minik bir hayranının sözleri kulaklarımda çınlıyor. Avludan çıkıyorum. Cami duvarına Barış Manço'nun gülümseyen fotoğrafını bırakmış bir hayranı.

Gözgöze geliyoruz, helalleşiyoruz. "Dünyayı dolaştın, şimdi de cennettesin"diyerek...