Ahmet KABAKLI / Turkiye
Türkiyemizin dört cihetini neşeleri, kaygıları
ve hikmetleriyle dolduran bir sesti Barış Manço. Başlıca çocuk toplumlarında
“sosyete”lerde, kasaba kahvelerinde, köy odalarında o vardı. Sahiden, yine
belki onun sevdiği bir beste sözüyle “Kambersiz düğün olmazdı.”
Konuştu, dolaştı, seslendi ve Hakk’ın takdiri ile sustu. Mesele hâtırda
kalmasıdır, mesele yerinin, çehresinin türkülerinin belli olmasıdır. İşte
görüyorsunuz: Varlığı eserinden belli oldu. Öyle bir sevildi ki hepimizi
yalnız bıraktı. Daha haberini aldığımız sabahtan beri, garip bir hasrete
düşürdü bizi; yaşlılarımızı, gençlerimizi çoluk çocuğumuzu.
Yahya Kemal, “büyük Itrî” için, var iken, ansızın yok oluverişinin
böyle bir hasretini duymuş olmalı:
“Belki hâlâ o besteler çalınır
Gemiler geçmeyen bir ummanda.”
Barış’a hayranlığımız yok! sanıyorduk. Birdenbire oluverdi. Çünkü ölümü
bizi böyle bir sanatkâr üzerinde düşündürdü. Bizi o sanatkâra bağlayan
ne idi? Üstelik, onun şakıdığı mûsıki “bizim olmadığını sandığımız” değişik
bir tarzdı. Onun Türkiye’de en üstünü olduğu mûsıkî dalına “etnik rok”
deniliyordu. Daha bilinen deyişle yurdumuzda “Pop müziğinin pîri” idi.
Peki ama, genellikle ithal malı ve dışardan aşırma denilen böyle bir
mûsıkî tarzı ile Barış Manço, öyle bir millî sanatkâr kimliğini nasıl kazanmıştı?
Demek ki, tarzlar, akımlar ve hele modalar önemli değildir. Mesele, önce
hitap ettiği, sonra temsil etmek şerefine ulaştığı milletini, o milleti
yapan kültürün ruhunu kavramak, yaşamak ve yaşatmaktı. İşte onun için,
ülkenin her meclisinde, her şehrinde, köyünde aranıyor, seviliyor, dinleniyor
olmasıydı.
Peki Japonlar’ın gösterdiği rağbet ve hayranlığı, televizyonlar sayesinde
biz dahi gözlemiştik. Fransa’da, Belçika’da, dünyaya taşan bu mûsıkisinden
ötürü kraliyet nişanı almıştı. “Müzik kültür ve bilgisinin asasını birincilikle
bitirdiği “Kraliyat Güzel Sanatlar Akademisi”nde kazanmıştı. O halde yerlilikten,
millîlikten ne diye dem vuruyorsunuz? diyeceksiniz.
İşte o ciheti yanlış biliyor, yanlış düşünüyorsunuz.
Yerlilik-millilik eski tarz ve şekilleri, pestenkerâni taklid etmek değildir.
Bilâkis, yaşadığımız dünyanın ses ve hislerini, tarihimizin ve yeni doğacak
nesillerin duygu ve heveslerini kendi kültür değerleriyle kaynaştırıp ateşli,
sevinçli, heyecanlı sanatkâr mizâcın sırrına teslim etmektir. Her çağdaş
insan, başka ülkelerin ilgilenen insanları ve özellikle halkımız, geleceğiniz,
çocuklarınız size gönül nişanlısı olmuşsa işte Barış Manço’lar doğdu demektir.
Yani millilik ve yerlilikten çıkarak dünyaya yayılan büyük sanat klasik
veya modern birtakım kalıplarda değil, alçak gönülden, derin zevkten ve
millet sevgisinden doğmaktadır. |