Barış'a saygı / Taha Akyol / Milliyet

       BARIŞ MANÇO'yu ne kadar da seviyormuşuz! Herkeste derin bir üzüntü var. Hem sanatına, hem kişiliğine duyulan sevgi ve saygıdan dolayı...
       Ölümü ona yakıştıramıyorum.
       Öldüğüne inanamıyorum.
       Sadece dostum olduğu için değil... Sanatına tutkun ve kişiliğine hürmetkar olduğum için...
       Bu kadar şöhret, bu kadar itibar, bu kadar kazanç... Ama bütün ömründe bir tek skandal, bir tek şaibe, hatta bir tek gölge bile yok...
       Barış Manço, kişilik olarak da sanat olarak da, hiçbir zaman "marjinal" olmadı, daima "çoğunluk"la bütünleşti. "Çoğunluk ahlakı"na, Türkiye halkının genel ahlaki değerlerine uygun yaşadı... Barış'ı 'kendisi' yapan, işte bu anlayışıydı...
       Sanat dehasını da Türk kültürüyle zenginleştirdi ve bu sayede pop müziğini yerlileştirdi, 'bizim'leştirdi... Barış'ı "sanatçı" yapan da Batı ile Doğu, evrensel ile milli arasında yarattığı bu mükemmel sentezdi...
       * * *
       EŞİ Lale Hanım'la daima mükemmel "hayat arkadaşlığı" örneği sergilediler...
       Oğullarına "Doğukan" ve "Batıkan" adlarını vermeleri Barış'la Lale'nin kültür evreninin bir yansıması değil midir?
       Bu sayede Barış Manço'nun sanat dehası "domates biber patlıcan"dan nefis bir müzik yarattı... "Zuafanın düşkünü, beyaz giyer kış günü" şeklindeki zarif hicvimiz Barış'ın sanat dehasında müzikleşti...
       Ya "dağlar, dağlar, kurban olam..." ya da sevgili "gülpembe", yahut da hüzünlü "kol düğmesi", ve de sevimli "arkadaşım eşşek" şarkısı...
       Hele de "Sarı Çizmeli Mehmet Ağa" ile "Allah'ın verdiği canı sen mi alacaksın Osman?.."
       Bütünüyle bizden renkler, deyişler, duyuşlar; hem de pop müziği tarzında...
       Bu yönüyle Barış Manço sadece bir pop sanatçısı değildir, aynı zamanda bir kültür adamıdır...
       Kitle toplumunun yarattığı pop müziğini 'bizleştiren' öncülerden biridir...
       * * *
       1970'li yıllarda Türkiye büyük kargaşalar yaşadı... O hengamede bile, halk Barış'ı bağrına basmıştır.
       Çünkü halk, Barış'ta bir duygudaşlık buldu...
       Ve Barış hiçbir zaman 'marjinal' olmadı; daima hem "yeni" olmayı, hem "7'den 70'e" 'çoğunluk' duyarlıklarıyla bütünleşmeyi başardı.
       Halkla bütünleşme duygusu onu 'politik marjinalizm'den de kurtardı. 1970'lerde bir kasırga gibi gelip geçen "politik müzik" modasına hiç kapılmadı...
       Barış'ın "gelip geçici" değil, "klasikleşen" bir sanatçı olması da onun kişiliğiyle, kültürüyle ve sanatıyla ilgili bu meziyetleri sayesindedir...
       Eyvah ki, erken kaybettik!
       Mevcut 200 bestesine, olgunluk çağında daha dolgun yenilerini ekleyecekken kaybettik...
       Bir büyük sanatçımızı erken toprağa veriyoruz... Ama "klasik" olarak ebedileşmiştir...
       Aziz kardeşim Barış'ı sevgiyle, saygıyla anıyorum, Allah'tan rahmet diliyorum.