Barış'a veda / derya sazak

       ESKİ 45'liklerle başlayan ve "Mançoloji" adını taşıyacak CD albümünün hazırlıklarıyla son bulan bir yaşam öyküsü.
       Barış Manço da bu dünyadan göçtü:
       Unutma ki dünya fani / Veren Allah alır canı / Ben nasıl unuturum seni / Can bedenden çıkmayınca...
       Barış'ın sesinden yıllarca keyifle dinlediğimiz şarkılar ani ölümüyle ağıta dönüşüverdi.
       Moda'daki evinin önünde hüzün vardı; yediden yetmişe ona vedaya gelenlerin, özellikle de küçüklerin sanatçıya seslenişi Barış Ağabeylerinin dilinden oldu:
       Ellerimle büyüttüğüm, solar iken dirilttiğim / Çiçeğimi kopardın sen, ellere verdin / Dağlar dağlar, kurban olam, yol ver geçem / Sevdiğimi son bir olsun yakından görem.
       1970'lerde "Dağlar Dağlar" herkesin dilindeydi...
       O yılların iki efsane ismi vardı.
       Barış Manço ve Cem Karaca. İkisi de 68'lilerin rüzgarını taşıyordu. Uzun saçlıydılar. Anadolu türkülerinden, ezgilerinden yola çıkarak Türk popuyla Batı Müziği'ni birleştirmişlerdi. Bu yeni yoruma "Anadolu Pop"u adını verenler çıktı. Barış Manço ve Kurtalan Ekspresi. Moğollar. Cem Karaca ve Apaşlar... Philips marka pilli pikaplarda dinlenen 45'likler. Bu uzun saçlı gençlerden oluşan grupların müziği, Batılı parçalara Türkçe söz yazılarak bestelenmiş aranjmanlara göre çok daha anlamlı geliyordu. Barış Manço'nun "Kol Düğmeleri"ni unutmak mümkün mü?
       Hatırlarım bugün gibi / Sensiz geçen son geceyi / Başım öne eğik, bir suçlu gibi / Bana verdiğin hediyeyi / İki küçük kol düğmesi / Bütün bir aşk hikayesi.
       1970'lerde Türkiye sağ - sol diye bölündüğünde Barış Manço ile Cem Karaca ayrı iki kulvara çekiliyorlardı.
       Ankara'nın Kızılay - Sıhhiye arasında eski Büyük Sinema'da (yıkıldıktan sonra pasaj oldu) izlediğimiz Cem Karaca solun idolüydü. Barış'ın konserlerine de ülkücüler sahip çıkıyordu. Oysa, Barış Manço herkesin sanatçısıydı.
       Özel yaşamını konu alan bir televizyon programında Barış'la Cem Karaca'nın Aşık Veysel'in parçasını birbirlerine yaslanarak söylemeleri büyük bir dostluğun, yıllar öncesine giden arkadaşlığın, dayanışmanın ifadesiydi:
       Uzun ince bir yoldayım / Gidiyorum gündüz gece...
       Artık Barış Manço yok. Eski 45'likler de...
       Plakların yerini CD'ler, müziğe 40 yılını vermiş sanatçıların yerini bir kasetlik popçular aldı.
       Güzel başlıklarla çıktı gazeteler: Çünkü o aynı zamanda çocuk programlarına imza atmış başarılı bir televizyon yapımcısı, programcısı ve Milliyet'teki köşesinde Ülkü Tamer'ler, Yalvaç Ural'lar gibi küçüklere pencere açmış iyi bir yazardı.
       Çocukların, Barış Ağabeylerine vedası zamansız bir ayrılığa duyulan tepkinin ifadesidir:
       Artık hiç süt içmeyeceğiz / Ispanak yemeyeceğiz / Dişimizi fırçalamayacağız / Arabanın da önüne oturacağız çünkü artık sen yoksun.
       Barış Manço 40 yılın yorgunluğunu taşıyan kalbine yenik düştü. Oysa 56 yaşın "adamı" değildi. Daima enerjik ve zindeydi.
       Kendisini yenilemesini bilen bir sanatçıydı. Türkiye'yi Japonya başta olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde temsil etmiş gerçek bir müzik elçisiydi. "Devlet Sanatçısı" unvanı hiç tartışmasız ona çok yakışıyordu.
       Tez canlılığıyla yeni projeler üretmeyi seviyordu.
       Siyasete ısınamamıştı.
       Ankara'ya bir parti kurultayını izlemeye gelmişti; ama kimbilir kaç kez konser verdiği Atatürk Spor Salonu'nda atılan nutukları çok sıkıcı bulduğunu ve kendisine gösterilen ilgiye rağmen erkenden salondan ayrıldığını anımsıyorum. İstanbul'da gecenin geç bir saatinde yazı işlerinde karşımda görünce şaşırmış, sonra uzun süre televizyon için tasarladığı yeni projelerini konuşmuştuk.
       Dünkü satır aralarında geçiyordu Milliyet'e yeniden dönecekmiş.
       Barış'a ölümü kimse yakıştıramadı. Yediden yetmiş yediye gözyaşı dökenler arasına "Arkadaşım Eşeği" de çizmiş, Salih Memecan. Ünlü sanatçıyı bugün son yolculuğuna uğurlayacağız.
       Bizim iller sessiz,
       Bizim iller sensiz kaldı Barış Manço.
       Seni unutmayacağız güle güle!